Keşfetmeye meraklı birinin en iyi dostu: motosiklet

Bu yazıda motosikletle hiçbir ilgisi olmayan bir çiftin zamanla oluşan motosiklet tutkusunu baz alıyoruz.


İki yıla yakın bir süredir motosikletle çeşitli serüvenlere imza atıyoruz. Henüz çoğu motosiklet tutkununa göre çok taze sayılırız. Fakat bu yazıda motosikletle ilgisi olmayan bir çiftin nasıl oldu da bu işin meraklıları haline geldiklerine değinmek istiyorum.

Motosiklet deneyimi olmamış herkes gibi motosiklete binmek ya da kullanmak konusunda hep bir tedirginliğimiz olmuştur. Öyle ya, haber yayınlarının motosiklet kazalarını es geçtiği bir akşam bile olmuyor ne yazık ki. Bu da haliyle insanlarda motosiklet kavramının akıl işi olmadığı düşüncesini şekillendiriyor.

İlk motosiklete bindiğim zamanı hatırlıyorum. Amcamın arkasında ve sadece 1 dakika süren çok ufak bir deneyimdi. Küçüktüm ve nasıl hissettiğimi bile anımsayamıyorum. Sanırım o dönem ilgimi çekmemiş olsa gerek, motosikletle ilgili bir hevesim hiç oluşmamıştı.

Geçtiğimiz yıllarda haylaz kardeşim annemin evine bir scooter ile geldi. O dönemde scooter modeller çok hızlı satıştaydı ve piyasada oldukça şirin modeller vardı. Markalara bile uzak olan biri olarak üzerinde “Arora Dazzle 50” yazan bir modelle görmüştüm kardeşimi. Scooteru gördüğümde çoğu kişinin kafa yapısında olduğu gibi kızmıştım ve “Paranı buna mı harcadın?” demiştim. Bu tarz şeyleri çok sık yaptığı için şaşırmamıştım da. Bir akşam beni zorla ikna etti ve ikimiz başbaşa sahil tarafına doğru yol aldık. O gün motosiklet üzerinde hissettiğim duygular tüm kızgınlığımı aldı. Hatta tutkumun fitilini ateşleyen şey de o günkü sürüştü.

Motosikletin diğer vasıtalardan çok farkı var. Yolu ve tüm yolculuğu kendisinin hissettiği şekliyle doğrudan üzerindekilere de yansıtıyor. Rüzgarı beraber yiyor, yağmurda beraber ıslanıyor, yolum tüm şeklini birlikte hissediyorsun. Bu ister istemez arada bir bağ oluşmasını sağlıyor. Motosiklet sanki “Yaşadığımız her şeyimiz ortak.” diyor bize âdeta.

Gezmeyi çok seven biriyim. Motosiklet üstünde gezip gördüğüm birçok yerin tadını daha iyi hissedebildiğimi fark ettim. İyi ve kötü her ânı, her kokuyu, her havayı ve ortamı daha dikkatli şekilde keşfedilmek, bayramda cebine her güzel şekeri doldurabilmek gibi.

Motosiklet hevesim o günden itibaren dinmedi ve ben bunu eşime de bulaştırdım. Çok geçmeden kendimizi modelleri incelerken, ilanlara göz atarken ve videolar bakınırken bulduk. Kullanıcı deneyimlerini araştırdık. Yer yer bayilerin önünde modellere göz gezdirdik. İlk motosikletimizin hangi model olacağına karar vermeye çalıştık. Neyse ki kafamıza bir modeli yerleştirebildik: Arora Cappucino 50.

Önerilen Yazı

Arora Cappucino 50 ile olan maceramızı ayrı bir yazıda kaleme almıştık. İlgilisiysen o yazıya da göz atman faydalı olabilir. Keza olumlu ve olumsuz birçok yönüyle ele aldık.

O dönemde sıfır piyasalar oldukça yüksekti. Bayiler ellerinde stok tutamıyor, özellikle scooter modelleri kapış kapış gidiyordu. Bayilerin ellerinde scooter alacağını bildiren müşteri listeleri bulunuyordu ve sıranın ne zaman geleceği ise muammaydı. Biz ilk tercihimiz olarak sıfır bir model düşünmüştük. Çünkü her anıyla o modeli baştan deneyimlemek istiyorduk. Bayilerin listelerinden dönüş alamayınca tercihimizi al-satçıların ikinci el ilanlarında bulduk. 0 km bir modeli ikinci el olarak aldık ve noter işlemlerini aynı gün hallettik. Bu arada eşimin de ilk motosiklet deneyimi, adama “Kullanmayı biliyor musun?” diye bile sormadım. 🤭

Noter sonrası eve dönüşümüz çok heyecanlıydı. Kaskımız yoktu ve ilk işimiz eve varmadan bir satış bayisinden kask almak oldu. Artık kendimize ait ve tüm rotanın bütünüyle bizim kontrolünde olabileceği bir aracımız vardı.

Yaklaşık 1 yıl süren scooter deneyimimizi eşimin de ehliyet almasıyla büyütmeye karar verdik. Çünkü acemi birliğini tamamladığımızı düşünüyorduk ve sıra usta birliğine gelmişti. Cappucino’nun yerini SYM Joymax Z+ aldı ve biz motosiklet konusunda resmen çağ atladık. Çünkü bu model 250 cc’ydi ve biz aralarda 125-150 cc’leri de deneyimleyerek model yükselteceğimizi ön görüyorduk. Elimize fırsatlar geçince hamlemiz daha uzun oldu.

SYM ile olan sürecimiz henüz birkaç aylık. Fakat oldukça uzun sürebilecek gibi duruyor. Bu model bir maxi scooter olarak geçiyor çok sağlam. Gezme meraklısı biri olarak beni çokça tatmin ediyor. Şehir içi limitlerinin ötesine kolayca bu model sayesinde ulaşabiliyoruz. Keşfedecek bölgeleri yakınımızda seçmemize gerek kalmıyor. Tabi bu noktada Honda Forza 250 için bir tutku besliyorduk fakat ufak bir ihanet etmiş olabiliriz. Üzülme Forza! Belki 750’lik modelinde kavuşuruz.

Her tutku, bir şeylerin başlangıdır bana göre. Sen de tutkularının ardından gitmekten hiçbir zaman vazgeçme.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir