Bu sitenin temeli bir evlilik ve bu süreç içerisinde ortaya atılan bir fikirle oluşturuldu. Bu yüzden oluşturulan içerikler zaman zaman farklı konu ve sektörlere ait olabilir. Bu karmaşık görüntüyü zamanla daha kolay çözeceğini düşünüyoruz. Bugün de bir erkek tarafından evlilik kavramına olan bakışa değiniyoruz. En azından kendi penceremden.
Evlilik, planladığım birçok şeyin içerisinde yer verdiğim bir olay değildi. Çoğu zaman daha çok meraklısı olduğum konularda bir şeyler üretmeye, kendimi geliştirmeye odaklanırdım. Bilgisayar, bu alanda bana birçok imkan sunabilen harika bir araçtı. Hedeflerim bu yönde olunca haliyle arkadaş çevrem de çok kısıtlıydı. Hatta sosyalleşme kavramına bir dönem epey uzaktım. Tabi bunun tek gerekçesi bilgisayar odaklı olmam değildi. Bunla ilgili de bir içeriği bu site üzerinde yakında göreceksin. Biz şimdilik evlilik kavramı özelinde bakalım.
Bir süre yürüttüğümüz bir ilişkinin ardından her zaman yaptığımız sohbet bir anda “Neden evlenmiyoruz?” havasına kaçtı. Konunun nasıl başladığını bile hatırlamıyorum. Birkaç yıllık bir ilişkimiz var ve aileler bu süre içinde durumu sadece şüpheleriyle tanıyor. Yani biz doğrudan ilişkimizi ailelerle paylaşmamıştık. Hoş, bu durumlarda erkek olmanın bir avantajı var. Genelde bir erkeğin sevgilisinin olması çok fazla sorgulanmıyor. Dolayısıyla kendi ailem ben açıklamasam da ilişkimin olduğunu çoktan anlamıştı bile. Hatta aileme karşı yamuk yaptığımda karşı taraf öne sürülerek sürekli tehdit ediliyordum. O günkü mesajlaşmamızın devamı haberi olmayan ya da “Acaba?”da kalan ailelerimize birtakım şeyleri duyurmayla sonuçlandı.
Ailelerle olan süreç oldukça uzun. İşin içinde tanışmalar, evlilik teklifi, düğün, ev vs birçok şey olduğunda bu yazıya sığdırmam neredeyse mümkün değil. O yüzden evlilik tarafına hızlıca geçelim.
Evliliğin ilk dönemleri oldukça heyecanlı. Keşfetmeye aç olduğumuz birçok şeyin olduğunu fark ediyoruz ve kafalarımız sürekli eve bir şeyler katmanın odağındaydı. Yani istemsizce sürekli yuvamızın eksikliklerini tamamlamakta buluveriyorduk kendimizi. Üstelik sıfır bir binanın yeni evli bir çiftle başlangıcını yaptığı güzel bir adımı atmıştık. Bu ilk evimizde yaşadığımız bir ‘ihanet’ durumu var. Bunu şu yazımızın bir bölümünde kaleme almıştık: Mal sahibi, mülk sahibi; hani bunun ilk sahibi?
Evin rayına girmesiyle iş yaşantımıza daha rahat odaklanmaya başladık. Birbirimizin henüz keşfetmediğimiz birçok yönünün evliliğin ilk dönemlerinde farkına vardık. Bu şekilde yazının asıl vurgusu olacak kısmına da gelmiş olduk. Bir erkek gözünden evliliğe bakışı senin için maddelerle ele alayım.
- Beklentiler — Evlilik söz konusu olunca bir erkek özelinde beklentiler bir kadına göre çok daha az. Biz erkekler hayatın her alanını düz yaşadığımız için bizim için ev/iş olayları karmaşık olmasın isteriz. Haliyle bizim evliliğimizdeki tutumum da bu yönde. Tutum bu olunca beklentiler de bu tutum çerçevesinde şekil alıyor bir erkek kafasında. Mesela eve alınacak bir şeyin önce bir ihtiyaç mı olduğu, daha sonra kullanımının kolay olup olmadığı ve parasına deyip deymeyeceği gibi bir yığın sorgulamaları kafamdan geçiriyorum. Yani alınması gereken şey bu süzgeçlerden geçtiğinde finalde “Mantıklı!” sonucuna varmalı benim gözümde. Tabi bu benim bakış açım, alınması gerekenlerin her zaman bu sonuca ulaşması gerekmiyor. İşin içinde bir hanım faktörü de var.
- Ev işleri — Eskiden beri gelmiş bir âdet var, ev işlerini kadınlarının yapacağı yönünde. Bu aslında bizim evliliğimizde şu ana kadar hiç masaya yatırıp “Sen şunu yap, ben de bunu.” dediğimiz bir konu olmadı. Sanırım biz buna hiç ihtiyaç duymadık. Ben bu noktada şöyle bir mantığa sahibim: “İkimizde çalışıyor ve yoruluyorsak neden ev işlerini sadece birimiz üstlenmeli?”. Birbirimizi tanıdığımız için kimin neleri daha iyi ve kolayca yapabileceğini anlamak bizim için zor olmuyor. Yani biz aslında bir plana ihtiyaç duymadan evle ilgili bir iş olduğunda anlık görev paylaşımı yaparak işlere birlikte gömülüyoruz. Bir erkek kafasıyla bu işin hiçbir üşengeçliği, iticiliği benim için yok. Bu yüzden keyif tarafının ortak olması kadar zahmetli tarafının da ortak olmasından yanayım.
- Maddiyat — Evlilikteki bütçe yönetimi paranın geldiği kaynağa ve parayı getiren kişiye göre değişebilir. Bizlik tarafta biz böyle bir ayrıma ihtiyaç duymadık. Bütçe yönünün planını birlikte yapmak bizim için her zaman önemli. Bazen şahsi ihtiyaçların bile eşinden onaylanarak giderilmesi bütçe konusunda ilişkinin güvene dayalı kalmasını sağlıyor. Zaman zaman gereksiz harcalamalar yapsak da finalde artı ve eksikleri hep birlikte yaşıyoruz. Bunlardan ders aldığımız oluyor. Bu maddeyi şöyle özetmeyeyim. “Erkek evine bakar.” algısını biz içimize oturtmak istemedik. Bu konudaki ortak tutumumuz “Biz evimize bakarız.” şeklinde oldu.
- Eğlenme ve gezme — Her ne kadar evlilik tarafında birçok şeyin ortak olmasını hedeflesek bile eğlence tarafı her zaman aynı çizgide buluşmayabiliyor. Belki de insanların değiştiremediği tek şey hoşlarına giden şeylerdir. Haliyle evlilik sürecinde eğlence tarafında ayrıştığımız birçok şey var. Örneğin ben tempo gerektiren birçok faaliyeti kendi açımdan eğlenceli bulmuyorum. Üstelik İstanbul gibi bir lokasyonda. Dolayısıyla eğlenceyi temel alan şeyler benim gözümde evde bir aktivite, sakin bir ortamda huzurlu bir dinleniş, bilgisayarda vakit harcama ve dışarıda sinema ya da tiyatro gibi şeyler. Bazen yağmurlu bir havada kısa bir yürüyüş ve aynı havada uyumak bile eğlenceli gelebiliyor. Böyle bakarsak bir erkeğin eğlence tarafı masrafsız görünebilir. Tabi işin içine yemekler girmediği sürece.
- Akraba ilişkileri — Evlilik her ne kadar iki kişi arasında gerçekleşse de bu göründüğünden çok daha fazlasına uzanan bir durum. Her iki tarafın aile ve akrabalarını birleştiren çok kilit bir nokta. Dolayısıyla evlilik sürecindeki akraba ilişkilerinin yönetimi de bir o kadar önemli. Evlilik sonrası tanıdığım ve daha da samimi olduğum birçok ‘yeni’ akrabamla kendimce ilişkiler oluşturmayı amaçladım. Yani “Hanım onla konuşmuyorsa ben de soğuk olayım.” düşüncesinden uzak olarak kişilerle aramdaki ilişkiyi benlik tarafla ele aldım. Bunun faydasını da gördüm. Örneğin eşimden akrabaları ve huylarına dair çok fazla bilgi almadım. Daha çok kendi gözlemime dayanarak hareket ve tavır sergiledim. Bu, onlarla olan ilişkilerde sonrası için almam gereken kararlar olduğunda daha kolay düşünmemi sağlayacak. Öte yandan kendi aile ve akraba ilişkilerimi evlilik sürecime müdahil olmayacakları şekilde sınırlandırdım. Bu konuda beni anlayışla karşıladıklarından da eminim.
- Çocuk — Henüz bir çocuğumuz yok. Olmasıyla ilgili de henüz bir düşüncede değiliz. Bir erkek kafasıyla düşündüğümde her erkek çocuk ister mi emin olamıyorum. Benim bu konuya bakışım yine biraz mantık çerçevesinde. Çocuk kavramı büyük bir sorumluluk. “Büyüttüm, yetişsin.” demekten ibaret olmamalı. Ona katacağımız her değer sonrası için çok önemli. Bu yüzden kendimizi ne zaman bir çocuğa vakit harcayacak konumda bulursak o zaman ele almak daha doğru. Büyüme ve gelişmeyi sokaktan değil daha çok bizden öğenmeli ve biz de bir o kadar çocuk büyütecek yetkinliğe ulaşmalıyız. Çocuk bir hevesle yapılabilecek ve anne/baba duygularının tatmin edileceği bir faktör değil bana göre.
- İş yaşantısı — Çalışıp çalışmama tercihi bence evlilikte kişilere bırakılmalı. Tabi burada çalışmama opsiyonundan bahsetmiyorum. Türkiye’de yaşıyorsak bir geçinme derdinin varlığını hep kabul etmeliyiz. Bu yüzden kimin ne işle uğraşayacağı ya da ortak bir iş olup olmayacağı yönünde fikir birliğine varılmalı. Biz elimizde bulunan bütçeler dahilinde bu adımı ortak bir iş yerine çoğu evliliklerde olduğu gibi ayrı yerlerde çalışarak tamamladık. Fakat gelecek bizlere neler sunar bilemeyiz. Bir erkek kafasıyla “Kadın çalışmaz.” da demem, “Kadın da çalışır.” demem. “Kendi hayatı, kendi kararı.” der ve çekilirim.
Peki “hanımcılık” tarafına da bir paragraf atalım.
Hanımcılık kazanır, kazandırır
Biz erkekler ezip kırmayla, sadece kendi sözümün geçeceği bir evliliği temel aldığımızda bunun bir evlilik olduğundan bile şüphe duyuyorum. Bu eskilerin günümüze taşıdığı zihniyetlerin ortaya koyabildiği ve cahil kesimin en büyük hamlesi. Bunu bir kenara koyarsak mutlu bir evliliğin sırrı bence “hanımcılık”. Çünkü şunu fark ettim. Kendimi mutlu edecek şeyleri yaptığımda her zaman mutlu olamıyoruz. Ama hanım tarafı mutlu olduğunda her zaman mutluyuz. Bu da beni şu kapıya çıkardı: “Hanımını mutlu et, sen zaten mutlu olursun”. Dolayısıyla mutlu bir yaşantı için hanım üzerinden bir şeyleri kurgulamak oluşabilecek birçok sorununun ve huzursuzluğun önüne geçebilir. En azından bir erkek kafasında ben bu sonuca vardım. Bu durumda kendi isteklerimi, heveslerimi soyutlamış olsam da buna alışmışım gibi hissediyorum. Sanırım biz erkekler kadınlara göre sorunlara göğüs germe konusunda daha dirayetliyiz. Çünkü istediğimizde kenarda tutabiliyoruz. Kafamızı ve düşüncelerimizi ele geçirmesine izin vermiyoruz.
Bir erkeğin gözünden evliliğe dair birtakım şeyler okudun. Doğru ya da yanlışı yorumlamak sana kalmış. 🤷
Bu yazının bir kadının gözünden olan haline göz atmayı da unutma.
Bir yanıt yazın