Okul hayatımız boyunca hangi işi yapacağımızı kafamızda sürekli ölçüp tartıyoruz. Çünkü okulun geçici bir serüven olduğu ve asıl mücadelelerin meslek hayatımızla başladığı bilincine o yaşlarda varmak çok da zor değil. Ama birçok okullu kişinin ilk hedefi kendi işletmesini kurmak olmayabilir. Kurulu bir sistemin içinde yer edinmek daha az risk almaktır ve biraz da kolaya kaçmaktır bana göre. Başlangıcımı ben de bu şekilde kolaya kaçarak yapmış olsam da kendi işimin esnaflığına nasıl yöneldiğimi sana anlatayım.
İlk iş deneyimim mezuniyetimle birlikte sağlık alanında oldu. O dönemlerde Podoloji kavramından bi’ haber bir topluma hizmet etmek amacıyla çeşitli iş istihdamlarını araştırıyordum. Tabi toplumun teleffuzunu bile tam yapamadığı bir dönemde “Ben bir podoloğum.”u açıklamakla geçiyordu çoğu vaktim. Mezun olduğum yıllarda kamu tarafında hiçbir istihdam kapısı yoktu. Yani mezun olanlar için tek seçenekler bir işletme kurmak ya da kurulu bir sisteme dahil olmaktı. Fakat bunun da kendi içinde bazı riskleri vardı. Kendi işini kurmanın riski bu işin nasıl kurulup yönetileceğine dair hiçbir yasa ve mevzuatlarının olmamasıydı. Hele ki bu adımı atmış ve referans alınmaya değer işletme sahiplerini bulmak bile çok zordu. Öte yandan kurulu bir sistemde çalışan olmak da bazı riskler barındırıyordu. Çünkü Podoloji mezunu olup kendi imkanlarıyla iş kuran birçok işletmenin yönetimleri de birbirlerinden oldukça farklıydı. Müdahale yöntemlerinden fiyatlandırmalara kadar çok çeşitliydi. Kimisi neredeyse bir güzellik salonu gibi hizmet veriyorken kimisi çizgisini büyük ölçekte tutup yüksek tutarlar hedefliyordu. Ben de mesleki yolculuğumda ‘deneyim kazanma’yı hedeflediğim için önce sektörü tanımak adına bir çalışan olmaya karar verdim.
Başka bir çatı altında ve başkalarının emrinde iş yürütmenin artısı da var, eksisi de. Örneğin gider taraflarına kafa yormamak, “Bu ayı nasıl kapatacağız”ı düşünmek zorunda kalmamak çalışan kesim için bir artı. Olay sadece maaş günü tutarı cebinde görüp görmemekten ibaret senin için. Eksi tarafı ise işin özel sektörde olması ve zaman zaman baskılara, ek sorumluluklara maruz bırakılıyor olmak. Şöyle düşünelim, bir podologsun ama mesai saatinin bir bölümünü temizlikçi olarak geçirmek zorunda kalabiliyorsun. Tabi bu durumda maaşı etkileyen bir şey de yok. Haliyle her sektörde olduğu gibi henüz yeni başlamış Podoloji sektörü de özel sektör âdetlerinden nasibini almış gibi görünüyor.
Bir süre çalışan vasfıyla çeşitli işletmelerde podologluk yaptıktan sonra kendimi sorgulamaya başladım. Sektörün eksi yönlenlerini deneyimledikçe kendimce bir vizyon oluşturdum. Hatta mesleğin etik tarafının dışında hizmet sunduğu işletme zihniyetlerini gördükçe podologluk mesleğinin kötü tanınacağına dair karamsarlıkları bile yaşadım. Böylece doğru bildiğime ve diğer işletmelerde gördüğüm eksilerden ders alarak yeni bir sayfa açmaya odaklandım: Podoloji sektöründe bir esnaf olmak.
Esnaflığa ilk adım
Ailem kendi işini yapıyor, ancak bana göre esnaflık kavramına epey uzaklar. Çevreme bir göz gezdirdiğimde esnaflığını örnek alacağım bir karakter bile yoktu. Haliyle bu yeni adımımda sadece ben ve eşim vardı. Belki de bu iki kafa iyi bir temel atmak için yeterliydi. Çünkü eşim de bir podolog ve bu ikilinin mesleki deneyimi o dönemde 8 yıla uzanıyordu. Yani Podoloji’nin ülkemize ilk kazandırıldığı günden o güne.
İşletmeyi hedeflerken bir yandan isim arayışına da girdik. Neticede amaç edindiğimiz şeyin belki de yıllarca temsil edileceği bir adı olacaktı. Klasikleşen “podo-“, “podi-“, “pedi-” kavramlarından farklı olarak “Lewis” adında karar kıldık. Bu ismin bir anlamı var ve ileride buna ayrı bir parantez sunacağım.
Lewis® Ayak Bakımı için resmi süreçleri başlattık ve mekan arayışına girdik. İlk işletme deneyimimizin her adımını heyecanla ve zaman zamanda stresle geçirdik. Sıfırdan bir şeyler inşa etmenin yükü hem maddi hem de manevi olarak her zaman çok zordur. Ama geri adım atmadık. Podoloji sektörü o dönemlerde malzeme ve ürün tedariği konusunda da neredeyse bazı firmaların tekelciliği durumuna maruz kalıyordu. İşletmenin podolojik ihtiyaçları için çok fazla alternatifler bulamıyorduk. 2024 yılı itibariyle de bu pek değişmedi. Halen daha ürün tedariği konusunda ülkemiz bu konuda dışa bağımlı durumda.
İşletmenin temellerini attığımızda ilk açılış günümün heyecanını hiç unutmuyorum. Tamamıyla kendimin emeğiyle bir çatı kurmuştum ve bu çatı altında özgürdüm. Üstelik işin nasıl yürüyeceğine dair deneyimlerim de vardı ve bir an önce müşterilerim olsun istedim. İlk ayların bir bölümünde beklediğim kadar sakinlik olmadı. Haftalık 3-4 kişinin seanslarına gelmesi bile benim beklediğimin üstünde bir durumdu. Bu dönemde eşimin de desteği ile reklamlara ağırlık veriyorduk. Kısa sürede bir müşteri portföyü de kazanmıştım. Lewis® bölgede tanınıyordu.
“Esnafın dostu yine esnaftır”
Lewis® Ayak Bakımı’nın kuruluşuna ufak bir giriş yapmışken yazının devamını esnaflık yönüyle ele alalım. İstanbul lokasyonlu bir yerde esnaf olmak için iyi bir bölge analizi yaparak hizmet kesimini iyi bilmek, kavramak gerekiyor. Haliyle müşteriler tarafında bunu tek başıma başarmam mümkün değildi. Bu konuda en büyük desteği komşu esnaflardan aldım.
İş kollarımız her ne kadar farklı olsa da komşu esnafların 30 yılı aşmış geçmişlerinden ders almanın bir müddet sonra faydasını görmeye başladım. Yani evet, Podoloji hizmetini bir terzinin disipliniyle, bir menemencinin samimiyetiyle ve bir bakkalın azmiyle inşa etmek gibi bir durum oldu. Üstelik bir bayan girişimci olmak onların gözünde başta soğuk karşılansa da kısa sürede bu sıcağa evrildi. Yani benim girişimimde onların bana kattığı kadar ben de onca yılın sonunda onlara bir şey katabildiğimi düşündüm. Sadece sabahları selamlaşmak ve herkesin kendi ekmek teknesi için çabaladığını görmek bile huzur verici bir durum. Her günün bir esnaflık rutini var ve sektör ne olursa olsun herkesin ortak harekettiği birçok noktası var.
Esnaflık konusunda işin getirisi önemli bir nokta. Maddiyat, işin kalitesinin ve süreğenliğinin belirlenmesinde kilit rol oynuyor. Ticari bir esnaf kafası sadece para odaklı bir süreç yürüttüğünde İstanbul gibi bir yerde iyi kazanabilir. Bu kafaları Podoloji sektöründe de görmek mümkün ve biz bunlara kendi aramızda ‘vurguncu’ diyoruz. Fakat sağlığı temel almış bir işi bütünüyle ticari görmek de doğru değil. Haliyle bu işin temeli dürüstlüğü esas almalı. En azından benim doğrularım bunun bu şekilde olması gerektiğini söylüyor. Çünkü hayatımın her anında dürüstlüğe önem veriyorum ve her zaman dürüstlüğün kazandırdığına inanıyorum. Komşu esnafların da yıllarca bu tutumla iş yapmaları ve Türkiye şartlarında halen daha ayakta kalabilmeleri bu kararımın doğruluğunu teyitliyor.
Esnaflık sabrı gerektirir
Esnaflık, karadenizin hareketli kanını yaşıyan bir kıza bile sabretmeyi öğretti. Hayatımın büyük bir bölümünü seyahatlere, gezmeye ve keşfetmeye adıyorum. Yerinde durmayı sevmeyen biriyim ve esnaf olmakla sabrı da öğrendim. Ama iş dışında halen daha sabırsızım. Eşime şirinlik ultisi atıp istediğim her yere gitmekten de geri durmuyorum.
Esnaf olduğumdan beri hiç “Acaba?” yaşamadım mı? Elbette yaşadım. İşin stresinde olmayı kaldıramadığım dönemler oldu. Pes etmeyi sorguladığım ve işin sonunu iyi düşünmediğim anları da tecrübe ettim. Ama esnaflığın temelinde dürüstlüğün yanı sıra bu da yatıyor. Hayatın ve işin tüm çermelerine rağmen ayakta kalmak bana göre gerçek başarıyı temsil ediyor.
Para kazanmayı bir ödül olarak görüyor, başarıyı ise çabayla ölçeklendiriyorum.
Durum her ne olursa olsun teşekkür etmeyi ve şükretmeyi hiçbir zaman ihmal etme. Başarı, kazanç ve huzur üçgeni zamana yayılan bir süreç ve bunlara sahip olmak için asla pes etme. Hayat, bize olumsuzluklarıyla ders veriyor. Bunu, doğruları daha kolay bulmamızı sağlayan bir fırsat gibi düşün. Başarını maddiyatla değil her zaman kendine ve işine kattıkların özelinde değerlendir. Henüz birkaç yıllık taze bir esnafın tavsiyeleri de bunlar. 😉
Macerazade’nin birçok yazısında esnaflık sürecime dair vurgulara, anılara göz atabileceksin. Zaman aktıkça daha çok şey yaşıyoruz ve kaleme alınacak nice deneyimlerimiz olacak. Takipte kal ve bir “Macerazade ol”.
Bir yanıt yazın