Çocukluk çok farklı bir çağ. Birçoğumuzun göremeyeceği dönemlere nasıl bir dünya yerleştirmek istediğimizi belirleyen çok kilit bir nokta. Buna neden mecburuz? Günümüzün çocukluk kavramına eskiye kıyasla bir göz atalım.
Hep diyoruz ya “Eskiler eskiden güzeldi.” diye. Acaba eskiler bizleri o dönemlere hasret olacağımız şekilde mi yetiştirdi; yoksa biz geldiğimiz noktada işleri yoluna koyamamanın beceriksizliğiyle eskileri arar bir noktaya kendimiz mi ulaştık? Her çocuğun yaşamının en etkin dönemlerinde dünyaya sağlayacağı faydaları sergileyebileceği bir zamanı olacak, bir yetişkinlik dönemi. Bu yüzden bir çocuğun yetişmesinde çocuktan çok yetiştirenin önemi var. Burada en büyük görevler ailelere düşüyor. Ailenin çocuk üzerindeki etkisi neredeyse bir neslin bakış açısını belirliyor. O halde şunu söyleyebiliriz: “Çocuk olmaktan daha önemli olan şey, ailevi sorumlulukların bilincinde olmak.”
Bu konuda günümüz ailelerinin çok da başarılı olduğunu söyleyemem. Keza çocukların tavırlarını, duygu/durum ve düşüncelerini analiz edersek birçok ailenin çocuk gelişimi konusunda ihmalkâr davrandığını öne sürebiliyoruz. Bir çocuktan beklediğimiz şeyi o çocukta göremiyor oluşumuzun en büyük sorumlusu da yine bu ihmalkâr aileler.
Örnek verelim. 9 yaşında ağzında ve cebinde sigara yaşıyan çocuk ne kadar hatalı? 12 yaşında ilk cinayetini işleyen bir çocuğu hangi yasamız, nasıl yargılayacak? Peki sokakta “serseri” olarak nitelendirdiğimiz ve eli bıçaklı karakterlerin yaş gruplarının çocuklardan oluşabilmesi? Bu durum aslında şunu açıkça gösteriyor. Çocuklar tarafında özenli, dikkatli ve titiz olmayan bir ebeveyn anlayışımız aslında bizden sonraki nesle değil; doğrudan kendi yaşantımızı, kendi dönemimizi etkileyebilecek tehlikeler yaratıyor. Çocuk büyütmenin doyurmak ve giydirmek temelinden ibaret olduğunu düşünen zihniyetler farkında olmadan geleceğin karanlık dönemlerine zemin hazırlıyor. Peki bir çocuktan ne beklemeliyiz?
Çocuklar hayatlarının en hareketli dönemlerini muazzam bir beyinle geçiriyor. Özellikle çocukluk çağı birçok şeyin daha hızlı kavranabildiği bir dönem. Sadece neyi ve nasıl öğreneceği konusunda materyalleri önlerine bırakmak yeterli. Yani ebeveynlerin, bir çocuğun öğrenme güdüsünün önüne hiçbir türlü geçemeyeceği konusunda hemfikir olunmalı. Hal böyle olunca ebeveyne düşen en önemli sorumluluk çocuğu doğru şeylere yönlendirmek oluyor.
Bir çocuk, algısının yeteceği düzeyde insan ilişkilerini iyi analiz edebilmeli, tanıma ve tanışma eylemlerini tek başına gerçekleştirebilmeli. Sosyal çevresi çocuğun ilerleyen yaşlardaki insan ilişkilerinin en sağlam temelini oluşturuyor. Bu yüzden yeme, içme, giyinme, koşma, yürüme, tutma, zıplama, sallanma kadar psikolojik tarafının gelişmesi de bir o kadar önemli. İlişkiler beraberinde fiziksel becerilere ve aile dışı gelişimine de katkıda bulunuyor. Bu yüzden ailenin çocuğu tek başına ve sadece aile kontrolünde yetiştirmesinden söz edemeyiz. Aile, çocuğun aile dışında gelişmesine de fırsat sunmalı fakat gözlemlemeye devam ederek. Bir çocuğun hataları kendisinden saklanmamalı, kendisine ifade edilmeli ve açıklanmalı. Hatayla beraber ceza bilincine de ulaşmalı ve disiplin kavramına daha o yaşlarında kavuşmalı. Eğlenmeyi bilmeli, incitmemeyi ve durması gereken her yönün farkında olmalı. Tüm bunların temeli sadece ebeveynlerin yönlendirmesiyle gerçekleşebilir. Ebeveyn kontrolünde yetişmeyen çocuklar bence bir boşluğa atılmaktan farksızlar.
Günümüzde çocukların gelişimi teknoloji çerçevesinde ilerliyor. Tablet yüzü görmeyen çocuklar neredeyse yok ya da sadece ekonomik gücün çok düşük olduğu yerlerde bulunabiliyorlar. Bu durum her ne kadar “imkansızlık” olarak nitelendirilse de bence en şanslı çocuklar onlar. Şehir yaşantısından uzakta büyüyüp gelişmiş ve serseri olmuş hiçbir çocuk görmedim. Haliyle imkanlar özelinde bakacak olursak bence köyde büyümek ve gelişmek şehrin kaosunda büyümeye kıyasla çok daha değerli ve önemli. Misal, köydeki bir çocuğun hatasına azarla ya da yeri geliyor dayakla tepki konuyor, fakat şehrin şımarık çocuklarının hataları bile kendilerine söylenmiyor. Herhalde ebeveynler kendilerine düşen sorumlulukları çocuğun elindeki tabletin yapmasını bekliyorlar. Üzgünüm, henüz anne/baba yerini alacak öyle bir teknoloji gelişmedi. Zahmet edip anne ve babalık görevlerinizi yerine getirmeniz gerekecek.
Köyden hiç mi serseri çıkmıyor? Bu tamamen yetişmeyle ilgili. İyi ve efendi bir çocuğun aslında doğrudan köyle de ilgisi yok. Çünkü şehrin tüm risklerine rağmen efendi şekilde büyüyen çocuklar da var. Fakat çoğunluğa bakmak lazım. “Serserilik” olarak nitelendireceğimiz karakterlerin patlak verdiği yerler çoğunlukla şehirlerden ibaret. Köylü serseriler de bu şehirlilerin özentileri. Çünkü günümüzde artık birebir ulaşımların yerine çok daha hızlısını sunan internet kanalları mevcut: sosyal ağ. Oldukça yaygın kullanılan bu platformlarda ne yazık ki kullanıcı olarak çocukları görmek de mümkün ve çocukların gelişimlerinde bu platformlar üzerinden etkilenmesi oldukça olası. Böyle bakınca ebeveynlere olması gerektiğinden çok daha fazla bir sorumluluk yükleniyor. Tabi ne kadar farkındalarsa.
Çocuklar geleceğimiz ve geleceğe bırakacağımız en büyük mirasımız erdemli bir nesil.
Bu yazı bir uzman eliyle kaleme alınmadı. Dolayısıyla içeriğin tamamı düşüncelerimden ibaret. Hatalı yönlerim de olabilir. Yorumlarda tartışalım.
Bir yanıt yazın