Ülkemiz ekonomisinin durumu belli. Gündemin aynı tantanalarla döndüğünü düşünürsek dedelerin cebimizdeki telefonlardan başka bir dayanakları yok gibi gözüküyor. Peki malı, mülkü olmayan bizlerin yanında mülk sahipleri nasıl yaşıyor? Yakın zamanda başımıza gelen bir örnekle değinelim.
Sitenin bir diğer yazarı olan Şahinde Esentürk hanımefendinin kendisine ait bir işletmesi var. Bu yazı bir reklam niteliğinde olmayacak; fakat vurgulamak istediğim şey bir tutumdan ibaret. Hiç deneyimin var mıdır bilmem ama işletme denince aklıma hep giderler, faturalar ve kiralar geliyor. Eminim birçok işletme sahibi de ben gibidir. Nitekim ülkemiz şartları bu durumu kendimizden daha da ön plana almamıza neden oluyor. Yani bu durumdaki birine “Hastasın, ameliyat olman gerek.” deseler muhtemelen “Dükkanımı ne yapacağım?” der.
Her yıl olduğu gibi ve yine her kiracıda olduğu kira tutarının değişeceği bir döneme yakın zamanda girdik. Bu süreç ülke genelinde her mülk sahibi ve kiracısı arasında tedirgin geçiyordur. Çünkü dengelerin nasıl şekilleneceği hiç belli olmuyor. Keza 1500 TL kira veren ve dairesinden sözleşme sonunda atılan, akabinde o dairenin 10500 TL’ye başkasına kiraya verildiğini gören biri olarak diyorum bunu. Bu eski ev sahibinin yamuğu cebimizde kalsın, yazının devamında lazım olacak.
Ev ve iş yeri arasındaki en büyük fark birinin kazanç kaynağı oluşturabiliyor olması bence. Bunu benim gibi düşünen mülk sahipleri de var belli ki bir yerin ev olma kirasıyla iş yeri olma kirası arasında bile fiyat farkı yansıtanları gördüm. Mülk sahibi iş yeri açma ihtimaline karşı birnevi kazancına da ortak olmayı düşünüyor bes belli. Yakın dönemde biz de bu sürecin içinde olacağımız, kendi işletmemizin kirası için bir görüşme yaşadık. Tabi görüşme denilebilirse.
Değerli değersiz
Pendik’i bilen bilir. Eğer hiç gitmediysen de internetten çarşının görsellerine bakabilirsin. Eski binaların bir araya geldiği ve ayakta kalabilmek için dipdibe inşa edildikleri bir lokasyon, İstanbul’un lüksten uzak pazarı. Bir depremle ayakta kalması hiç de mümkün olmayan ve denetimleri yapılmayan binalarda birçok işletme sahibi hayatıyla kumar oynuyor. Ne yazık ki biz de bunlardan biriyiz. Parmağınla duvar delebildiğin yapıdaki binamızda mülk sahibiyle yeni kira oranını konuşmak için masaya oturduk. Bu noktada 3 yıllık sözleşmenin 2’nci yılını doldurduğumuza bir parantez atalım. Ilımlı bir görüşme beklerken bulunduğumuz yapının kira oranının yeni yapılardaki kira tutarlarıyla kıyaslandığı ve son derece komik bir görüşme başladı aramızda. Sahibinden’de yer alan ilanlarla kıyaslanan bina, mülk sahibinin gözünde bizden habersiz bir anda altın değerinde olmaya başlamış ve “Vay be, biz neyde kalıyormuşuz?” dedirtti. Haliyle olayın binanın değeri ya da kalitesiyle hiçbir ilgisinin olmadığı da belliydi. Malını haddinden fazla değerli gören bir adamın, anlaşmanın son yılına girerken anlaşmayı bozmak istemesi ve “Ne koparırsam.” havasındaki tantanasını dinledik anlayacağın.
Dürüst olmadığı sürece kimsenin kazanacağını düşünmüyorum. Gerçekten malının durumunu bilmesine rağmen olduğundan çok daha fazlasını istemek, anlaşma şartlarına aykırı olmak ve uzlaşmalara tamamen kapalı olmak bir yerde holiganlıktan başka bir şey değil. Görüşmemiz sadece “Buranın değeri bu ve bana daha fazlasını vereceksin.” demekten ibaretti. Haliyle bu şekilde ilerleyen bir konuşmada sağlıklı bir teklif ortaya atılamadı. Biz de bu yaklaşıma karşı anlaşmaya bağlı kalacağımızı söyledik. Olayın devamı da küfür ve istenmeyecek yönlere gitti. Kabaca cahille bir süre cahil olmak zorunda kaldık.
İlk evimiz için de çok benzer bir süreç yaşandı. Bir saygısızlık haline girmesek de ev sahibi kendi evininin kentsel dönüşüme gireceği ve bu bağlamda daireye kendisinin geçmesi gerektiğini bizle paylaştı. Tabi bu durumla birlikte biz gayet saf duygularla evden ayrılacağımızı bildirdik. Hatta çıkmamıza yakın “Ev buldunuz mu? Çıkacak mısınız?” gibi sorular aldık. Nitekim son ayımıza girmeden evden ayrıldık. Sözleşmemizin tam bitiş tarihinde ise WhatsApp durumumuzda inşaat firmasının ev ilanını gördük. Aynı dairemiz 9 katı fiyatıyla ilana verilmişti ve 3 gün içerisinde de yeni kiracısını bulmuştu.
Bize bu 2 olay özelinde “İnsan değilsiniz!” damgasını vuran mülk sahiplerine bir çift söz de biz bırakalım: Hangimiz insan? Mal/mülk tuzağı ile avcılık yapan sizler mi, avcılarla sürekli yüzleşmek zorunda kalan, tek derdi ekmeği olan bizler mi?
Huzuru bulamıyor olsan da hayatın çermelerine denk gelmemen dileğiyle. 🌻
Bir yanıt yazın